8 Haziran 2008 Pazar

AS LIVORNO CALCIO !



Dünyanın ilk "açık kent" demokrasisi, Livorno, endüstriyel futbol ve Turgut Reis (1485-1565) hakkında bir gün bir yazı yazacağımı söyleseler, herhalde "Aklınızdan bir zorunuz mu var?" derdim. Birbiriyle çok alakasız gözüken bu dört kavram, dünyanın en ilginç futbol takımlarından birinin doğmasını sağladı…
Nasıl mı? Anlatacağım, ama önce biraz sabır…
Bir süredir sadece çok yakın dostlarımın bildiği iki kitabın hazırlığıyla uğraşıyorum. Niyetim, birincisini kitap fuarına yetiştirmek. Birazdan öyküsünü anlatacağım ikincisininse ne zaman biteceğini, inanın ben de bilmiyorum.
Her neyse, üzerinde daha uzun bir süre çalışmak zorunda olduğum bu ikinci kitap; bir zamanlar İtalya, Fransa ve İspanya sahillerini acımasızca vuran Osmanlı denizci ve korsanlarına dair… Acıklı olan şu ki; Turgut Reis, Salih Reis, Barbaros Hayrettin Paşa gibi şöhretli Osmanlı denizcileri hakkında gerçekte bildiğimiz çok az şey var. İki elin parmak sayısını geçmeyen sınırlı Osmanlıca metnin dışında tüm bilgimiz, "ağızdan ağıza nakledilerek" bugüne dek gelen hikâye ve masallara dayanır!
Bu korsan ve denizcilerin gerçek yaşamlarını, açık denizlerdeki gemileri için nasıl bir lojistik yapı kurduklarını, eylem biçimlerini, ticari anlaşmalarını (evet korsanlar yaygın kanının aksine, çok iyi birer tüccardır), hatta kabataslak izledikleri rotayı bile bilmeyiz… Tarih kitaplarında anlatılanlar ise Feridun Fazıl Tülbentçi’nin küffara karşı bol bol "pala çalınan" romanlarından arak gibidir :).
Halbuki, aslında birer deniz cumhuriyeti olan Venedik, Pisa ve Ceneviz devletlerinin bugüne dek gelen belge ve günlüklerinde korsanlarımızın adlarına sık sık rastlarız. Hatta hergün düzenli tutulan vakanüvislerin defterleri, donanma günlükleri gibi İtalyan kaynakları sayesinde, neredeyse hangi Osmanlı denizcisinin "hangi gün, nerede" olduğunu öğrenebiliyoruz! Kısacası, üzerinde çalıştığım kitap, bu kaynakların 500 yıl sonra Türkçe’ye kazandırılmasına dayanıyor.
Ceneviz ve Pisa kaynaklarında izine rastladığımız Osmanlı korsan ve denizcilerinin başında, "Dragut" yani Turgut Reis gelir. Vakanüvisler sayesinde "gün be gün" rotasını çıkarabileceğimiz Turgut Reis’in en ünlü seferiyse, 1553 baharının sonlarında çıktığı büyük seferdir.
1553 yılının Mayıs ayında emrindeki 60 kadar çektiri ve şebek tipi kadırga ile İtalyan sahillerini vurmaya çıkan Turgut Reis, Toskana sahillerinde neredeyse yağmalamadık kasaba bırakmamıştı. 16. yüzyılın en güçlü donanmalarından birine sahip olan Pisa’nın 30-40 kilometresindeki kasaba ve adaların Turgut Reis ve onun yetiştirdiği denizciler tarafından sık sık saldırıya uğraması, dünyanın en özgürlükçü kentlerinden birisinin doğmasına yol açtı! Bu kentin adı Livorno’ydu…
I. Ferdinand’ın "Toskana Grandükü" sıfatıyla duyurduğu "Leggi Livornine" (Livorno anayasası) ile Pisa kentinin liman kasabası Livorno "açık şehir" ilan edilir. Hangi ulustan olursa olsun, ister hakkında idam cezası çıkarılmış bir korsan ister bir hırsız olsun, hiçbir şekilde takibe uğramaksızın Livorno’ya yerleşebilecek, orada ticaret yapabilecek hatta dininin gereklerini yerine getirebilecekti. Bu kanunun iki istisnası vardır; sahte para imalatçıları ve katiller bu korumanın dışındadır.
Kanunun tam metni, eminim sizin de ilginizi çekecektir:
"Hepiniz, hangi ulustan olursanız olun, Doğulular, Batılılar, İspanyollar, Portekizliler, Yunanlar, Almanlar, İtalyanlar, Türkler, Berberiler, Ermeniler, Persler ve diğerleri […] size temin ederiz ki […] bu topraklarda tamamen özgür ve her türlü kovuşturmadan uzakta bir şekilde, bu topraklara gelmenize, kalmanıza, aileleriniz ile geçiş yapmanıza ve yaşamanıza, geriye dönme zorunluluğu olmaksızın oturmanıza, istediğiniz zaman dönerek Pisa kenti ve Livorno topraklarında yaşamanıza izin veriyoruz…"
Kanun kaçaklarının ve korsanların yakalanma korkusu olmaksızın ticaret yapıp gerekirse sığınabileceği bir "açık kent" ilan edilen Livorno, İtalyan Yarımadası’nın tek çok kültürlü yerleşim merkezine dönüştü. İçinde Türk, İspanyol, Portekiz, Maronit, Flaman ve Musevi mahalleleri olan kent, çok kültürlü ve hatta "laik" diyebileceğimiz bir yönetime kavuştu. İlginçtir, Müslüman cemaati içinde özellikle Türklerin adı, Hz. Meryem’in büyük bir ikonasının şehrin sokaklarında dolaştırıldığı bayrama "Hz. Meryem bizim dinimizde de kutsaldır" diyerek katılmaları ile şehir kayıtlarına geçiyor. 1742 tarihli kent meclisi yıllığından, Türk bayramlarının da Livorno’da kutlandığını görüyoruz!
Katolik İtalyan Yarımadası’nın aksine, burası özgürlüklerin yeşerdiği, her türlü sanatçı ve aykırı tipin sığındığı bir liman kenti oldu. Sanayileşmenin başladığı 19. yüzyılda kentin liman ve tersaneleri etrafında yoğunlaşan ekonomisi, doğal olarak Livorno’nun anarşist ve komünist akımlardan ilk etkilenen bölgelerden birisi olmasını sağladı.



İtalya’nın "Kızıl Livorno"sunun doğuş hikâyesi böyle. Kentin böyle ilginç bir tarihçesi olunca, futbol takımı da anti-faşist bir karaktere sahip oluyor haliyle… St. Pauli’nin tribünlerini anlatmıştık, orada sallanan yapay penis ve korsan flamalarının yerini burada Filistin, Küba ve çeşitli komünist parti bayrakları alıyor :). İtalyan Komünist Partisi’nin de (PCI) doğduğu bu kentte taraftarlar, oyuncuları coşturmak için Enternasyonal’i söyleyip, "Bandiera Rossa" (kızıl bayrak) ve "Ciao Bella" ile dans falan ediyorlar.
Livorno kentinin futbol takımı, iki yıl önce Irak’ın Nasıriye kentinde görev yapan İtalyan askerlerine yapılan bir intihar saldırısı sonrasında 34 İtalyan askerinin öldüğü günlerde gündeme damgasını vurmuştu. Ölen askerler için tüm İtalya’da maçlardan önce bir dakika saygı duruşu yapılırken, Livorno tribünleri "Nas-si-ria! Nas-si-ria!" diye tempo tutmuştu. Bunun İtalya’da nasıl tepki çektiğini, sanırım tahmin ediyorsunuzdur :).
(…)
"Serie A"nın tribünleri en "kızıl" takımı" olan AS Livorno için Türkiye’de kurulmuş site ve forumlar bile var. Forum alanında Livorno’ya dair bazı temel bilgilerin ötesinde, yeni transferler ve güncel haberlere de ulaşılabiliyor. "Endüstriyel futbol"dan canı fena halde sıkılan, bir küçük nefes almak isteyen futbolseverlerin kurduğu güzel siteler bunlar…
Bu oluşumların samimiyetinden elbet şüphem yok ama o malum "altyapı-üstyapı" meselesi, burada da bir duvar gibi suratınıza çarpıyor.
"Toplumsal ve tarihi bir altyapısı" olmaksızın bu forumlar üzerinden Livorno’yu taklit etmeye çalışan üç büyük taraftarlarını, Rüştü Saraçoğlu’na "Fenerbah-Che" pankartlarını asanları ya da "Aslan Che-hresi/Kartal pen-Che-si" gibi sloganlarla Galatasaray ve Beşiktaş’ı sözümona kızıllaştırmaya çalışanları görmek, ne yalan söyleyeyim, bana "biraz komik" geliyor.
Üç büyüklerin tüm yıldızlarını toplasan, bir Livorno kaptanı Cristiano Lucarelli etmez… O değil miydi, astronomik transfer reklamlarını elinin tersiyle iterek, "Milyarlarınız sizde kalsın!" adlı muhteşem kitabı yazan?
Not:Yazı Alı Işıngör'den alıntıdır...
FORZA LIVORNO!

7 Haziran 2008 Cumartesi

Rezalet!



Euro 2008 başladı başlamasına ama ilk maç bizler için tam bir kabus oldu.
Ve maç sonunda 2-0 mağlup olduk.
Büyük umutlarımız yoktu ama tüm dünyaya rezil olmayıda beklemiyorduk.
Maçın başlamasıyla Portekiz akınlarının başlaması bir oldu.
Özellikle Sağ kanadımızdan Simao etkili pozisyonlar yaratıyordu.Direkten dönen toplar kaçan goller derken ilk yarıyı öyle veya böyle atlattık.Zaten rezalette 2.yarıda başlıyacaktı.
Fatih Terim'in Mevlüt'ü cıkarması,yerine Sabri'yi alması en büyük hata,hatta Sabri gibi bir adamın milli takımda oynaması hata.



2.yarıda tam sular duruluyorduki kahramanımız(!) Sabri'nin saçmaladığı pozisyonda-ki her pozisyonda saçmalıyor aslında-topu kaptırdık ve "Hasss..." sesleri eşliğinde Pepe bir forvet gibi savunmamızın arasına girdi ve golünü attı.
Top kaç kere direkten döndü sayamadık bile 3'tü sanırım.
Özellikle dikkat çekmek istediğim bir konu daha var;Tuncay!
Sanki bugün futbolu unutmuş gibiydi.
Ne ayakta durabildi nede gelen topu ayağında tutabildi.
Hele kaçırdığı bir pozisyon var ki orda o topa vuramamak büyük yetenek ister.
Kazım Kazım'ı ise tebrik etmek istiyorum takımda tek olumlu iş yapan isimdi.
Önümüzdeki maçlarda Tuncay yerine Arda'yı ve Nihat'la beraber Semih'i veya değişik varyasyonları denemessek gruptan çıkma şansımız olmayacak.
İsviçre maçında galibiyetten başka çaremiz yok.
Galibiyet içinse başka bir ilk 11 gerekli...

6 Haziran 2008 Cuma

Euro 2008'e Saatler Kala...


Euro 2008'in başlamasına sadece saatler kaldı..

Biraz sevinçliyiz biraz da heyecanlı..

Sevinçliyiz çünkü liglerin bittiği şu günlerde oluşacak futbol boşluğunu Euro 2008 ile fazlasıyla dolduracağız.

Heyecanımız ise Türkiyemizin başarı için..

Gruptan çıkma olasılığımızın ne derece olacağını belirleyecek en büyük faktor ise yarın oynayacağımız Portekiz maçı.

Şüphesiz Portekiz bu turnuvanın en büyük favorilerinden biri.

Manchester United formasıyla Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu yaşan Ronaldo,Nani..
Barcelona'da çalkantılı günler geçirmesine rağmen formundan birşey kaybetmeyen Deco..

Porto'nun Şampiyonluğunun en önemli mimarı Quaresma..

Ve dahası...

Kanatlarıyla,göbeğiyle,savunmasıyla gerçekten çok kaliteli bir ekip.Tek sorunları ise yıllardır üst düzey bir forvet yetiştirememeleri..


Yarınki maçta tüm oyuncularımızın üstündeki yük ağır olacak ama Sabri ve Hakan'ın performansları gerçekten çok önemli..

Savunmada hata yapmamız halinde kötü sonuclarla karşı karşıya gelebiliriz.

Takım halinde hücuma çıkarken kaybedeceğimiz toplar ise en az onlar kadar tehlikeli çünkü Ronaldo,Quaresma gibi gerçekten çok hızlı ve teknik oyunculara sahipler..


İnşallah Milli takımımızın başarılarıyla dolu müthiş bir turnuva izleriz..



5 Haziran 2008 Perşembe

Yayınımız Başladı.


Yayın kelimesi ne kadar doğru olacak bilemiyorum fakat tam olarak anlatmak istediğim 04.06.08 saat 21:54 itibariyle faaliyete geçtiğimiz..
Bundan sonra yazılarımızla ve diğer paylaşımlarımızla sizlerle beraberiz.
Vatana millete hayırlı uğurlu olsun efem..